Kamulaşturmasız El Atma

1. GİRİŞ

2942 sayılı Kanunun mülga 38. maddesi ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları doğrultusunda doktrinde yapılan tanıma göre kamulaştırmasız el atma; idarelerin kamulaştırma işlemi yapmaksızın veya kamulaştırma işlemlerini tamamlamaksızın özel mülkiyete tabi bir taşınmaza fiilen ve sürekli olarak el koymasına veya üzerine bir tesis yapmasına ya da imar planlarında taşınmazı kamu yararına tahsis etmesi neticesinde mülkiyet hakkının kullanılmasına engel olmasıdır.

2. KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMANIN HUKUKİ VE FİİLİ AYRIMI

Kamulaştırmasız el atma; idarenin, kamu hizmetinin görülmesi için ihtiyaç duyduğu özel mülkiyette bulunan taşınmazlara kişinin mülkiyet hakkını kısıtlayacak şekilde müdahale etmesidir. Bu müdahale, herhangi bir yasal dayanağı bulunmaksızın fiilen el atma şeklinde olabileceği gibi, el atmanın yasal bir dayanağı bulunmakla beraber mülkiyet hakkının vermiş olduğu yetkilerin kullanılmasının uzun süre kısıtlanmasına sebep olacak şekilde hukuki el atma şeklinde de olabilir (Yalçınduran, 2017, s.492).

3. FİİLİ EL ATMADAN DOĞAN DAVALAR

a. AÇILABİLECEK DAVA TÜRLERİ

Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde “Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı... her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.” denmek suretiyle malikin el atma davası açma hakkı belirtilmiştir.

Bununla birlikte, 16.5.1956 gün, E.1, K.6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında da bu husus değerlendirilmiş ve usulsüz olarak taşınmaz malı üzerinden yol geçirilen şahsın ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi bu fiili duruma razı olduğu takdirde, taşınmaz malının değer karşılığının verilmesini isteyebileceğine hükmedilmiştir. Bu İçtihadı Birleştirme Kurulu kararı üzerine taşınmaz malına kamulaştırmasız olarak el atılan malikin el atmanın önlenmesi veya kamulaştırmasız el atma davası açma konusunda SEÇİMLİK HAKKA sahip olmuştur. Buna göre malik dilerse TMK hükümlerine dayanarak idareye karşı el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, dilerse de malın mülkiyetini devretmeyi kabul ederek malın bedelinin ödenmesini dava edebilir.

Sonuç olarak, idarenin kamulaştırma yapmaksızın bir taşınmaza fiili olarak el atmasından dolayı idareye karşı; EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI, KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVASI veya ECRİMİSİL DAVASI açılabilecektir.

b. EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI

• El atmanın önlenmesi davası, malikin zilyetliğine ve bu suretle mülkiyet hakkına yapılmış ve halen devam etmekte olan bir saldırının önlenmesini sağlamak amacını taşır. Malik bu dava ile mahkemeden, mülkiyet hakkını devretme amacı gütmeden, idare tarafından yapılan haksız el atmanın sona erdirilmesini talep eder. Malik haksız el atmanın sona erdirilmesi talebi ile birlikte taşınmazın eski hale getirilmesini de talep edebilir.

EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI AÇILABİLMESİ İÇİN:

İdare tarafından taşınmaza hukuka aykırı bir el atmanın yapılmış olması gerekir. Fakat el atmada idarenin kusurunun bulunması aranmaz.

aşınmaza idare tarafından fiilen el atılmış olması gerekir.

Fiilen el atmanın devam ediyor olması gerekir.

El atmanın önlenmesi davası nitelik itibariyle bir Eda Davasıdır. Buna göre, HMK m.105’e göre, mahkemeden, idarenin el atmasının sona erdirilmesi gibi bir şeyi yapmamasına ya da taşınmazın eski hale getirilmesi gibi bir şeyi yapmasına mahkûm edilmesi talep edilir.

• Aynı zamanda, el atmanın önlenmesi davası, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkından doğan bir dava olduğu için Ayni Bir Davadır ve mülkiyet hakkına süregelen bir tecavüz söz konusu olduğu için de herhangi bir zamanaşımına tabi değildir.

• Malikin idareye karşı açtığı el atmanın önlenmesi davası KAMU YARARI gerekçesiyle reddedilemez. Adli yargıda açılan bu davada her ne kadar taraflardan biri idare olsa da uyuşmazlık özel hukuka ilişkindir ve idari yargıdaki gibi yargılamada bir taraf lehine kamu yararı ilkesinin gözetilmesi söz konusu olmamalıdır.

Ancak Hayta’ya göre, “El atmanın önlenmesi ile taşınmazın eski hale getirilmesinin istenmesi durumunda, eski hale getirme masraflarının taşınmazın bedelinden fazla olması durumunda taşınmaz bedelinin ödenmesine ve taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi gerekir.” Nitekim Yargıtay’ın vermiş olduğu bazı kararlarda da durum bu şekildedir.

• El atmanın önlenmesi davası açan malik daha sonradan davanın konusunu ıslah suretiyle davasını Kamulaştırmasız El Atma Davasına dönüştürebilir.

c. KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVASI

• Yargıtay, bu davanın Haksız Fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davası olduğunu kabul etmiştir. Karara göre; idarenin kamulaştırma yapmaksızın taşınmaza fiilen el atması, Borçlar Hukuku anlamında bir haksız fiil teşkil eder ve idare açısından taşınmaza verdiği zarar sebebiyle bir tazminat borcu doğurur.

Ancak haksız fiilden doğan tazminat davasından farklı olarak bu davada hâkim, taşınmazın bedelinin malike ödenmesinin yanında taşınmazın mülkiyetinin idareye devri ve tapuda idare adına tesciline de hükmeder. Bu açıdan kamulaştırmasız el atma davasının karma nitelikli bir dava olduğu söylenebilir. Bu dava ile idare tarafından malike taşınmazın bedelinin ödenmesi üzerine malik tarafından da tapuda idare lehine terkin işlemi yapılması amaçlanmaktadır.

• Kamulaştırmasız el atma davası ile malik mülkiyet hakkının devri karşılığında bedelin tahsilini talep ettiği için bu dava Ayni Bir Davadır. Ayni bir dava olması sebebiyle de zamanaşımı süresine tabi değildir. Yargıtay’a göre kamulaştırmasız el atma davası aynı zamanda bir Eda Davasıdır.

• BEDELİNİN BELİRLENMESİ: 2942 sayılı Kanunun 11.ve 12. maddelerinde öngörülen usullere göre Bilirkişi Kurulunca, arsalara emsal satışların karşılaştırılması, arazilere net gelir metoduna göre değer takdir edilir. Bilirkişi kurulunca el atılan taşınmazın el atma tarihindeki nitelikleri esas alınarak davanın açıldığı tarihteki değeri tespit edilecektir.

İdarenin daveti veya malikin talebi üzerine, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının idarenin daveti veya malikin başvurduğu tarihteki tahmini değeri; Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil edilen kıymet takdir komisyonu aracılığıyla, taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmaktadır.

İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı hallerde; uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde taşınmaz maliki veya idare tarafından BEDEL TESPİTİ DAVASI açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece Kanunun 15 inci maddesine göre; bilirkişi incelemesi yapılarak tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine hükmedilir. Tespit edilen bu bedel, bu maddenin sekizinci fıkrasına göre idarece ödenir.

ANAYASA MAHKEMESİ 2018/156 E. 2019/22 K. 10/04/2019 K.T.Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları: 15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a)Cins ve nevini, b) Yüzölçümünü, c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini, d)Varsa vergi beyanını, e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini, f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini, g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini, h) Yapılarda, (...)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını, ı) (Değişik: 19/04/2018 - 7139/27) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz. Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.

Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruyla (ı) bendinin Anayasa’nın 2., 10., 13., 35., ve 46., maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve anılan bendin “Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek” bölümünün yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

Başvuru kararında özetle; kamulaştırma sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde taşınmazın gerçek bedelinin ödenmesi gerektiği, bedel tespitinde taşınmazın özelliklerine göre değişen objektif değer artışı oranının %50 ile sınırlandırılmasının taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi imkanını ortadan kaldırdığı, kamulaştırmada gerçek bedelin ödenmemesinin mülkiyet hakkının özünü zedelediği, objektif değer artış oranına sınırlama getiren kuralın yürürlüğe girmesinden önce açılan davalarla sonra açılan davalarda tespit edilen taşınmaz bedelleri arasında ciddi farklar oluşturacağı, bu durumun eşitlik ilkesini ihlal ettiği ve hukuk güvenliğini zedelediği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13., 35., ve 46. Maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Anayasa Mahkeme’si tarafından, “maddede öngörülen sınırlama olağan koşullarda %50’nin üzerinde objektif değer artışı uygulanması gereken taşınmazlar yönünden kamulaştırmada gerçek bedelin tam olarak tespitini ve malike ödenmesini engelleyeceğinden kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozmaktadır” denilerek kural ölçülülük ilkesine aykırı bulunmuştur. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 13., 35., ve 46. Maddelerine aykırıdır.

Bu nedenle (ı) bendinde yer alan “arazi bedelinin yarısını geçmemek…” ibaresinin iptali nedeniyle uygulama olanağı kalmayan, aynı bentte yer alan “Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen…” ibaresi de iptal edilmiştir.

(ı) bendinde yer alan “arazi bedelinin yarısını geçmemek…” ibaresine yönelik yürürlüğün durdurulması talebinin, koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.

d. ECRİMİSİL DAVASI

Ecrimisil, TMK 995’ e dayanarak , malikinin rızası olmaksızın bir taşınmaz malın işgal edilmesi üzerine, mülk sahibinin işgal edenden isteyebileceği tazminata denir. Uygulamada Ecrimisil, haksız işgal edilen taşınmazın kira karşılığı olarak kabul edilmektedir.

Y. 26.03.2009 T. 2009/2906 E. 2009/5182 K. taşınmaz mal açısından ecrimisilin bir haksız işgal tazminatı olduğu ve tazminatın miktarının en az kira bedeli, en çok ise tam gelir yoksunluğu olacağı..

Ecrimisil talebi malikin haksız zilyedin işgali sonucu bir zarara uğraması ve bunu ispatlaması koşuluna bağlıdır. Taşınmaza herhangi bir zarar verilmiş olması şart değildir. Sadece işgal sebebiyle de malik, Ecrimisil talebinde bulunabilir.

e. GÖREVLİ MAHKEME

İdarenin, özel mülkiyete tabi bir taşınmaza kamulaştırmasız- fiilen el atmasından doğan davalar, adli yargıda görülecek olup yargılama, Hukuk Muhakemesi Kanun hükümlerine göre yapılacaktır.

Uyuşmazlık Mahkemesi T.11.3.2013, E. 2012/313 ve K. 2013/326 Belediyece…taşınmaza fiilen el atılarak bina inşa etmesi karşısında, idarenin bu eyleminin kamulaştırmasız el atma niteliğini taşıdığı açıktır. İdarenin taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.

Ek olarak, mahkeme 24.12.2012 gün, E.2012/615 ve K.2012/485 sayılı bir başka kararında “İmar planının uygulanması sonucu, uyuşmazlığa konu parselin imar planında sağlık alanında kaldığı, taşınmaza idarece fiilen el atılmadığı, …imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.” demekle İmar Kısıtlılığından Doğan Tazminat Talepli Davaların İdari Yargıda görüleceğine hükmetmiştir.

f. HARÇLAR VE VEKÂLET ÜCRETİ

• 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı kanunun 21. maddesi ile değiştirilen 2942 sayılı kanunun geçici 6. maddesinin 7 ve 13. fıkralarında getirilen “Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekâlet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.” ve “… bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır.” hükmü karşısında 11.06.2013 den önce açılan ve devam eden davalar ile bu tarihten sonra açılan davalarda taraf vekillerine vekâlet ücreti takdiri gerektiğinde maktu tarifeye göre vekâlet ücreti takdir edilecektir. Gerek müdahalenin men’i, gerekse kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davalarında, davanın kabulü halinde davacı vekili için, reddi halinde idare vekili için maktu vekâlet ücreti takdiri gerekir.

• Fıkrada atıfta bulunulan davalar normal kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalardır. Düzenleme ile kamulaştırmasız el koyma nedeniyle açılacak bedel tespiti davaları da usulüne uygun kamulaştırmalarda idareler tarafından açılan bedel tespiti davalarında olduğu gibi maktu harca tabi kılınmaktadır. Düzenlemeden önce, kısmen de olsa haksız çıkan idarenin ödemesi gereken harç nispi tarife üzerinden hesaplanmakta iken anılan fıkra ile maktu harca dönüştürülmüştür. Uygulamada özellikle konuyla ilgili davalarda görev alan avukatlarca eleştiriler getirilmektedir. Konunun Anayasa Mahkemesine taşınması üzerine Mahkeme verdiği kararda düzenlemenin Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir.

• Harçlarda olduğu gibi vekâlet ücreti yönünden de usulüne uygun kamulaştırmalarda idareler tarafından açılan bedel tespiti davalarına atıf yapılarak kamulaştırmasız el koyma nedeniyle açılacak bedel tespiti davalarında da vekâlet ücretine maktu tutar üzerinden hükmedilmesi zorunluluğu getirilmiş olup Anayasa Mahkemesi’nce de düzenleme Anayasa’ya uygun bulunmuştur. Yapılan bu esaslı değişikliklerin mevcut derdest davalara da uygulanacağı öngörülmüştür. Mahkemelerce karara bağlanıp temyiz incelemesi aşamasındaki davalarda dahi bu değişikliler uygulanmaktadır.